Şu aralar pek de özel hayatımı yazacak halim olmadığından,bari ben de en iyi yaptığım şeylerden biri hakkında yazayım dedim:Dizi izlemek. Hazırlık öğrencisi olmanın avantajından sanırım,o kadar çok boş vaktim var ki,bir günü 456543577 saat yaşıyor gibiyim! Bu durumda ben de kendimi diziye,kitaba,spora,gezmeye ve yemeye vurdum.Hele birincisi ve sonuncusu çok fena! Şimdi dizi önerime gelecek olursak,bugün sizlere çoğunuzun muhakkak bir yerde duyduğu ya da gördüğü bir diziden bahsedeceğim:The Mentalist. Valla ben eski bir Lie To Me hayranı olarak, bu diziyi ilk keşfettiğimde bir nefeste ilk sezonu bitirmiştim.Sonra alıştıra alıştıra gittim ki,hemencicik bitmesin gül gibi dizi. Olaylar Californiya daki cinayetleri çözmeye çalışan CBI ekibinin üzerine kurulu.Lie To Me izleyenlerin yadırgamayacağı,çok bilmiş bir "zihinbaz" da başrolde:Patrick Jane İlk başta Jane jane denince,"koskoca adama niye kız ismi vermişler lan, ayıp" diye düşünmüştüm;sonra anladım ki meğer herkes birbirine soyadıyla hitap ediyormuş. Bu durum adının Lisbon olduğunu sandığım kuralcı,ciddi ve otoriter cep herkülümüzün isminin Teresa olduğunu anlamama ve büyük bir hayalkırıklığı yaşamama da sebep oldu.Kader kısmet! Neyse,Patrickciğimiz eskiden medyumum diye milletin paralarını cukkalıyormuş,sonra bi gün tv programına çıkıp ününe ün katmak için "Red John" diye bilinen katile, diğr saf vatandaşlara uyguladığı numarayı uyguluyor. "Seni anlıyorum,anneni affet,hayatın değişebilir falan feşmekan" diyor. Sonra eve bi gidiyor:Süpriz! Red John karısını ve kızını öldürmüş.Duvara da işaretini bırakmış.Tabi bu işareti kanla çizdiğini anlamışsınızdır.Ondan sonra bizimki bi süre kafayı yiyor(bunu sonraki bölümlerde görüyoruz) ve nihayetinde kendine gelip karısının ve kızının katilini aramaya çıkıyor.Bu sırada da CBI da davaların çözümünde danışman olarak işe başlıyor.Ekip arkadaşlarına gelirsek siyah küt saçlı, ufak tefek olsa da her daim otoritesini hissettiren Teresa Lisbon ekibin başı.İlk bölümlerde kuralcı,ciddi bir insanken sonraki bölümlerde biraz daha yumuşadığını görüyoruz,özellikle Jane e karşı(ah minel aşk!)
Ekibin diğer güzel kızı ise,henüz çaylak olan Grace Van Pelt.Kızıl saçları ve etkileyici bakışlarıyla takım arkadaşlarından Wayne Rigsby i hemen kafalıyor.
Geldik Jane den sonraki favori adamıma:Ajan Cho!
Dizide kendisini çok nadir gülerken görüyoruz,ama gülünce çok şirin şebelek bişi olduğu aşikar.Neyse, diziye dönersek her bir karakter aslında insanı ayrı ayrı etkiliyor.Bu arada söylemeden geçemeyeceğim,Lisbon'ın ilk sezonlardaki saçının kıymetini bilin zira sonra uzatıp kahkül kesitiriyor,geri kalan kısmını da bi bölümde dalgalı yaptırmıştı ki az kaldı ekrana kusuyordum.Ya sen,3 milyar 750 milyon,sen nasıl değiştirirsin o güzelim saçlarını????? Kısa saçlı,perçemli Lisbon'u geri istiyoruz,yetkililere duyurulur.
Bunun dışında Jane'e ilk başta sempati duymasanız bile bölümler ilerledikçe kanınız ısınıyor.Öyle şeytan bir sarışın ki adam zorla kendini sevdiriyor arkadaş! Hele çocuklara olan düşkünlüğü, ona kadınların gözünde artı 1354220034938 puan katıyor.Bi de hiçbir şeyi umarsamadan gezmesi, CBI merkezindeki kanepesine sırt üstü uzanması yok mu,bir insan nasıl umursamazlıkla bu kadar seksi olabilir? sorusunu akıllara getiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder