2 Temmuz 2015 Perşembe

Agora: Unutulmuş Bir Filozofun Hayat Hikayesi

Selamm,

Uzun zamandır yeni yazı ekleyemiyordum umarım siteyi unutmamışsınızdır. Bugünkü incelememiz bir film üzerine:Agora. Başrolde kim var tahmin edinn!!

Favori filmimin baş aktörü Rachel Weisz! Evet kendisi Mumya 1 ve 2 filmlerinde meraklı kütüphaneci Evelyn rolündeydi. Filmin diğer oyuncuları Oscar Isaac (İskenderiye valisi) ve Max Minghella (köle Davius).
Filmin konusu tarihten alınma. İskenderiyeli Hypathia, döneminin en ünlü filozof ve gökbilimcilerinden biri olarak babası Theon ile İskenderiyede yaşamakta, o zamanın üniversitesi sayılan bir yerde ders vermektedir.  Binlerce yıl öncesinde bile bugünün koşullarına benzer olarak,kadın olduğu için yerinin evi olduğuna inanan bir topluluk vardır. Konumu ve babası nedeniyle bu baskılara çok da aldırış etmeyen Hypatia, yayılmakta olan hristiyanlık ve eskiden beri süregelen pagan inancı arasındaki savaş sonucu acı bir felakete sürüklenir.
Film dönemin atmosferini çok iyi yansıtmış. İskenderiyedeki hristiyan, pagan ve yahudi gruplar arasındaki çatışma, bağnaz grupların yoksul insanları kandırıp fanatizme sürüklemesi ve bütün bunlar  içinde kendini ilime adamış bir kadının mücadelesi Agora'nın çekiciliğine çekicilik katmış.



Görsel olarak da her yapıyı hayranlıkla izlediğimi söylemeden geçemeyeceğim. Tapınak ve kütüphane yağmalanırken resmen yok olan eserlerin acısını içimde duydum. Eğer iskenderiye kütüphanesi yok edilmeseydi şu anda bilim ve kültür olarak dünyanın çok daha ileride olacağına dair bir iddia var.
Bunun dışında kayıt-dışı konuşursak İskenderiye valisi resmen beni bitirdi!!
Yok böyle bir bağlılık, aşk, tutku.
Adam açık alanda Hypatia ya aşkını ilan etti, yetmedi incilden metinleri kullanarak Hypatiayı aşağılamaya çalışan başpiskoposun önünde eğilmedi (bu durum ona sonraları büyük politik bir kayıp olarak yansımasına rağmen)

Köle Davius'un eski sahibesi ve öğretmeni Hypatia'ya karşı duyduğu aşk ise filmin diğer yüzü. Bir yandan Hypatia'ya ulaşmak isteyen öbür yandan köleliğe duyduğu hıncı hristiyan olup paganlara saldırarak köreltmeye çalışan iyiyle kötü arasında sıkışıp kalmış bir karakterdi Davius.



Filmin sonu ne yazık ki acıklı bitiyor. Tarihsel bir gerçeğe dayandığı için spoiler olarak görmüyorum, sonunda Hypatia acımasızca katlediliyor. Bağnaz bir grup insan Hypatia'yı önce taşlayıp sonra akıl almaz başka işkenceler uyguluyorlar.

Ne olursa olsun insan filmin sonunda "Bu dünyadan bir Hypatia geçmiş" diyor....


18 Nisan 2015 Cumartesi

Game of Thrones 5. sezon



Ooo geldi bahar ayları gevşedi gönül yayları. Game of Thrones 5. sezon resmen internete sızmıştır sayın seyirciler!!!

Kim, nasıl sızdırdı bu sezonları bilmiyorum ama yapımcılar açısından  büyük bir zarara sebep olduğu ortada. 
Yapımcıları bir kenara bırakırsak dün perşembe günü ard arda 4 bölümü de soluksuz izledim.

Bu sezonu henüz izlememişler için önceden spoiler alert!! diyeyim de sonrasında vayy daha izlemeden ne söylüyorsun durumu olmasın. Zira bu konuda bayağı kötüyüm. Bi defa henüz himym 3. sezonda olan arkadaşıma laf arasındaa "Yaaa bırak allaşkına Ted bile sonunda Robine dönüyo ne tesadüfü??" diyerek resmen finali izleme zevkinin içine etmiştim. Hatta sonra "Neeee anne Robin miymiş???" diyince "Ayy yok anne başkası ama ölüyordu, ehehe robinle olmalar zaten barney ile robin boşandıktan sonra canım çok bişi kaçırmadın." diye durumu iyice rezil etmiştim.

Neyse gelelim Game Of Thrones 5. sezonun ilk bölümlerinin incelemesine.

Bi kere ilk bölüm yılan Cersei'nin genç kızlığıyla başlıyor. Meğerse Cersei gençken bi cadıya gidip geleceği hakkında 3 soru sormuş. 

Hiçbirinin yanıtı iç açıcı değil haliyle. Bu sezon Cersie ile gelini Margeary arasındaki iktidar çekişmesini göreceğimiz çok açık. Babalarının ölümüyle sahipsiz kalan Lannister hanesini bence Cersei çekip çevirecek zira oğlu henüz çocuk. Kardeşi-sevgilisi afbuyrun azıcık salak, e geriye kimse kalmıyor. 

Ben Margeary Cersei'yi güle güle alt eder diye düşnüüyordum,ama yeni bölümler hiç de öyle göstermiyor. Yeni gelinimiz tam kralı avucumun içine aldım derken aslında biricik kocasının hala çocuk ve birçok şeyi becermekten yoksun olduğunu fark ediyor. Bu durum Game of Thrones hanesi için yeni bir kadınlar saltanatının başlangıcı olacak gibime geliyor ya neyse.

Gelelim Stark kızlarına. Arya Stark sevmese de yegane koruyucusunu kaybedip kendi başına hayata devam edecek. Geldiği bu tapınak, ona "hiçkimse" olmayı öğretecek. Tabi bu ne kadar sürer bilinmez, zira tapınağa kabul edilmesi için Arya Stark olmaktan ve kılıcı dahil pek çok şeyden vazgeçmesi istendi. Eşyalarını denize atsa da kılıcını atmaya içi elvermedi ve sakladı. İlerleyen bölümlerde o kılıç bi işlere yarayacak ama dur bakalım.





Ah Sansa, bahtsız  Sansa...  İlk sezonlarda sığlığından ve salaklığından ötürü sinir olduğum zavallı Sansa, sonra o kadar çok çekti ki ne zaman ekranda görsem sarılıp "hepsi geçecek" demek istiyorum.Ama Sansa'nın çilesi henüz bitmemiş gibi, zira cadı teyzesi ölse de  hala hayatını kontrol etmekten çok uzak. Bu sefer de ailesinin intikamını almak için bir oyunda piyon olmaya doğru yola çıkıyor. Tabi ki bu plan Lord Baelish'e ait. Teyzeyi sepetledi lord oldu haspa...






Khalessi, ah Khalessi en çok sana ne olacağını merak ediyorum açıkçası. Dizi ilk başladığında pek çok insanın aksine Starklardan öte Khalessiyi tutmuştum. O psikopat abisi, genç yaşta korkutucu bi adamla evlendirilmesi, sonra aşık olup tam mutlu olacak derken kocasını kaybetmesi...
Çok şükür henüz ölmedi, hatta pek çok karakterin aksine Demir Tahta adım adım yaklaşıyor. Fakat  yönetmek kolay iş değil.


Fetih konusunda ne kadar yetenekli olsa da idare konusunda o kadar kafası karışık. Hele şu son 4 bölümde başına öyle çoraplar örülüyor ki, bu kız bu kadar ülkeyi nasıl elinde tutacak çok merak ediyorum. Umarım bir bölümde pat diye devrilip öldürülerek diziye veda etmez. Kalbimiz seninle Khaleesi...




Gelelim Demir Taht için en güçlü diğer adaya Baratheon'a. Nedense bu adamı bi türlü karakter gibi göremiyorum. Hani pek çok insanın adı aklımda ama bu nedense azıcık silik gibi. Gücünü o kızıl hatuna bağladığımdan ciddiye alamıyor da olabilirim bilmiyorum. Ama benim bütün düşüncelerime inat, kendisi Gece Nöbetçilerinin başını idam edip, John Snow u da yanına alarak arkasını güçlendirdi. Şimdi Demir Taht için eskisinden de güçlü. Gene de ben bi yerde patlayacak bu adam diyorum, dur bakalım...




Veee şu dizi aleminde tek sevdiğim erkek karakter, Tyrionn. Bu sezon da paçayı kurtamış, hala yaşıyor. Kendi çapında ilginç bir ahlak anlayışı olan ama diziyi iyiler kötüler iye ayırsak kesinlikle iyiler kısmında yer alacak ender insanlardan biri. Veee kendisi favori demir taht adayım Khaleesii ye yardımcı olsun diye götürülüyor. Olaylar nasıl gelişecek bilmiyorum, zira tam yol üstündeyken Khaleessinin eski yardımcısı, aşığı, dostu tarafından Khalessiiye götürülmek üzere kaçırıldı. Abicim bi dur zaten oraya götürülüyordu, daha iyi bir dünyaya yardım etsin diye. Ama işte aşk insanı aptallaştırıyor sayın seyirciler. Bakalım Khalessi bu davetsiz misafirine nasıl davranacak??



Evet şimdilik havadisler bunlar. Kalanları da izlersiniz. İyi haftasonlarıııı :)

9 Nisan 2015 Perşembe

Bir Türk Kızı Klasiği= Kocan Kadar Konuş

Selammm,

Uzun zamandır buraları boşladım affedin. Her ne kadar ders,sınav,vize diye koştursak da keyifli vakit geçirtecek filmleri dizileri keşfetmekten geri durmuyorum. Hatta bundan sonra keşfettiğim dizileri,filmleri daha sık yazıcam(hadi inşallah)

Gelelim daha vizyona çıktığı gün, kankamı kolundan tutup götürdüğüm filme(bu arada kankam erkekti, zavallım benimle gitmediği romantik komedi kalmadı).

Kocan Kadar Konuş!!!!



İşin gerçeği kitabı D&R da görüp büyük bir hevesle karıştırmıştım. Malum şu sıralar Türk kızının sevgili,ilişki, evlilik maceralarını anlatan kitaplar feci revaçta. Başta eğlenceli gelse de nedense espri anlayışı pek sarmadı almaktan vazgeçtim. Tabi filmi izleyince fikrim değişti, en yakın zamanda sipariş edip okuyacağım.

Film biraz yavaş başladı açıkçası. Öncesinde "Hadi İnşallah" a gittiğim için beklentim yüksekti( film gösterimden kalktı ama ben bi ara onu da yazıcam izlememişler için).

Ama ortasından itibaren hele sonuna doğru tadından yenmeyecek hale geldi. Efsun karakteri, kitap düşkünü, klasik kadın tipinin dışında kalan, romantik Türk kızı tanımının hakkını vermiş. En sevdiği kitap tabi ki Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonnası( filmde kitabın ve yazarın ismini vermemişler sanırım telif hakları açısından)

Lise aşkı Sinanla koca bulmak için gittiği gece kulübünde karşılaşması, yıllar sonra ilk anlarında Sinan'ın üstüne kusması, bi de içip içip Serdar Ortaç'a sarması bayağı güldürdü :D

Hele gece kulübünden çıkış sahnesinde yaptıkları anlatılmaz yaşanır.

Bunun dışında müzikleri kim yaptıysa helal olsun, her şarkı cuk diye uymuş. Film biter bitmez sapık gibi şarkıların peşine düştüm. "Aşk Yanıbaşımdaymış" hariç hepsini bi yerlerden buldum.

Favori şarkım tabi ki buram buram ipana reklamı kokan şu şarkı:



Bunun dışında Sinanla Efsun o kadar tatlıydılar ki, film bitince kendimi lise aşklarımın çetelesini tutarken buldum.


Sinanla Efsun şurda dursun, filmin diğer karakterleri de kahkaha bombasıydı. Hele de kadınlar...

Her şeyi taktikle idare eden, ser verip sır vermeyen, trip kraliçesi kadınlarımız...

Valla Efsun'u cümbür cemaat güzelleştirdikleri sahnelerde "iyi ki erkek olmamışım" diye dua ettim.

Öyle güzel bir enerjileri vardı ki, insanın her gün böyle bi grupla alışveriş yapası ayrılık acısı atlatası hatta koca bulası geliyor(sonuncu tamamen şaka)



Teyzesinin Efsun'a trip atmayı öğrettiği sahne hakkında diyecek bir şey bulamıyorum. Spoiler vermek gibi olmasın, zaten ipanalı videodada var, ama diyalog aynen şöyle:

-Türk kızının birinci vazifesi nedir?

-Doğru ve çalışkan olmak.

BİPPPPPPP

-Hayır, trip atmak.



Sözün özü ben bayıldım, DVD si çıksa da canım sıkıldıkça, aşktan umudumu kestikçe izleyip izleyip ponçikleşsem diyorum.

Hepinize iyi günler sevgili Türk Kızlarııı o.O




10 Ocak 2015 Cumartesi

Orphan Black



Eveeet uzun bi aradan sonra nihayet finalleri filan bitirip dizi izlemeye tam gaz devam edebildim.

Bugün size finaller yaklaşırken hayattan soğuduğum bi anda karşıma çıkan  ve resmen 3 gün boyunca rüyalarımı bile kilitleyen bi diziden, orphan blackten bahsedicem.

En başta konusunu okuyup "hmmm klonlar var demek, inş cnm ya" diye pek de bi ümidim olmayarak başlamıştım.
Sonrasında her bir bölümü 53 dk filan olmasına rağmen ard arda 4-5 bölüm izlemeye başladım.
Cidden şu ana kadar izlediğim en hızlı giriş yapan dizilerden biri oldu kendisi.

Konusuna gelirsek, Yetim Black eski erkek arkadaşında kaçarken bi metro durağında iniyor. Sonra kendisine tıpatıp benzeyen bi kadınla göz göze geliyor ve kadın kendini trenin önüne atıyor.
Yani gözünün önünde kendisi intihar ediyor gibi bişi.
Sonrasında hızlı düşünüp kadının  bıraktığı çantayı alıp kaçıyor. Kadının evine filan gidiyor. Ve banka hesabında yüklüce bi para olduğunu keşfediyor. Niyeti parayı alıp, Bayan S e bıraktığı kızı Kira'yı ve gay erkek kardeşini alıp kaçmakken bi anda her şey allak bullak oluyor.
Yerine geçtiği kadın, elizabeth, aslında polis ve şüpheli bir davadan yargılanıyor. Elizabeth'in sevgilisi bi anda eve dönüyor ve kuşkulu davranmaya başlıyor. Sonra kendisine tıpatıp benzeyen Alison ve Cosima ile karşılaşıp aslında "klon" olduklarını öğreniyor.


Bütün bu karmaşanın içinde bir de farklı bir klonla buluşuyor ve saldırıya uğruyor. Yani birileri onları tek tek avlıyor ama kim ev neden soruları çok belirsiz. Dizinin en güzel yanı, doğru zannettiklerinizin sürekli değişmesi.

Temposu uzun süre yüksek seyrediyor, insan sürekli ne olacak, diye düşünüyor. İkinci sezona geçerken o tempo biraz düştü açıkçası, çünkü ilk bölümlerde her şey o kadar bulanık ve değişkendi ki ondan sonra bir şeyleri netleştirmesi dizinin tadını kaçırdı.Ama aslında her şey o kadar da netleşmiş değil zira bu klon davasında sürekli yeni bir şeyler oluyor o.O



Dizinin diğer güzel yanı tüm bu klonları tek kişi canlandırıyor ama hepsi birbirinden o kadar farklı ki sanki hepsini ayrı bir klon canlandırıyormuş gibi hissediyorsunuz.  Bu hissi verebildiği için Tatina Maslany ciddi bir alkışı hak ediyor!

Aferin kız, psikopat  Helena ile manyak-titiz ev kadını Alison'ı aynı anda canlandırmak herkesin harcı değil.Umarım tek kişilik değil 4-5 kişilik filan maaş alıyorsundur.

Eveeet geldik yazının sonuna...
Şu soğuk kış günlerinde, battaniyenizin altında keyifli vakit geçirmek, heyecanlanmak için Orphan Black birebir!

Kendisine 10 üzerinden 9 veriyorum o.O

İyi seyirler


14 Aralık 2014 Pazar

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku



Dün kahvaltı sonrası internetten gazetelere göz atarken oyuncuların röportajını görüp aynı gün akşam seansına yetiştiğim filmdir kendisi.
Gerek ismi, gerek fragmanını başarılı bulmam gerekse "Aşk ama nasıl bir aşk?" cümlesine bayılmış olmamdan paldır küldür en yakın sinema salonunda soluğu aldım. Film vizyona çıkalı 2 gün olmuş, dün seans ararken henüz her salonda gösterimde olmadığını gördüm. Neyse umarım zamanla yaygınlaşır da hepiniz pıtır pıtır gidersiniz :)
Bi kere kendileri bir kitap uyarlamasıymış ama işin açıkçası filme gidene kadar bundan haberim yoktu. En yakın zamanda İlhami Algör'ün bu "uzun isimli" kitabını alıp okuyacağım.
Filme gelirsek Arif klasik bir toplum-beni-anlamıyor insanı,zira kendisi yazar, daha doğrusu yazamayan bir yazar. Aşk ve kadın üzerine bir roman yazmaya çalışıyor, fakat bi türlü kadın karakteri oturtamıyor. Hayalindeki kadının içsel özelliklerini tanımlıyor, kahvede oturan arkadaşlarından "kadın nasıl olmalı?" konulu konferanslar dinliyor ama hala kafası karışık. Bi gün yakın bir arkadaşının yattaki düğününde Müzeyyenle tanışıyor. Müzeyyen ne kız ne erkek tarafı çünkü o da düğüne davetli,morali bozuk arkadaşının peşinden gelmiş. Fakat aşırı matrak, özgür ruhlu, cool bir kadın. Hatta ilk tanıştıklarında Arif'e muzipçe göz kırparak "Beni senin için gönderdiler, yukardan" diyor.  Müzeyyen bence biraz silik ama çokça şair-yazar ruhlu erkeklerin hayalindeki kadın. Çünkü her daim güçlü, her daim anaç ve Arifi çekip  çeviren de o oluyor belli bir süre.
Hatta bi ara otururlarken "Para kazanamazsan ben sana bakarım, hem Türk edebiyatını desteklemiş olurum."  filan diyor. Yani kesinlikle kendinden başka kimseden bir şey beklemeyen ve bir şey beklenmesinden de hoşlanmayan bir tip. Ama olabildiğine cömert. Bu arada filmden çok Müzeyyen'i anlattığımın ben de farkındayım ama açıkçası film 106 dklık bişi ve onun da yüzde 80 ini Müzeyyen oluşturuyor. Arif sanki sadece Müzeyyen'i anlatmak için konulmuş bir figür gibi, tabi filmin sonunda bu değişiyor. Filmde bazı cümlelerin yazılı olarak gösterilmesi bir edebiyatsever olarak çok hoşuma gitti. İkisi konuşuyorlar mesela plajda, kadının da adamın da replikleri denizin üstünde yazılı. Adamın söylemek isteyip de söyleyemedikleri bile yazılı.
Bi de gene konu Müzeyyen'e gelecek ama kıyafetlerle kim uğraştıysa gerçekten süper bir iş çıkartmış zira Müzeyyenin tarzı Müzeyyen'e cuk oturmuş. Saç bantları, uçuş uçuş elbiseler, hafif makyaj vs ile Müzeyyen tam bir Müzeyyen olmuş.
Bence tek üzücü  yanı filmin kısa olmasıydı.Yani göz açıp kapayana kadar hikaye bitti, "noluyo yaaa" olduk. En azından Arifle Müzeyyen'in sahnelerini biraz daha uzatabilirlerdi.
Neyse sonu  Ariften ve Müzeyyenden güzel  repliklerle bitiriyorum.

 "... Müzeyyen ayıp-yasak-günah üçgenini kırmış yerine Bermuda Şeytan üçgenini getirmişti."

-Adam kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor?
-Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku.
-Bana biraz tek taraflı bir tutku gibi geldi :)

"Bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki."

-Müzeyyen
-Efendim?
-Hiiç... Adını söylemek hoşuma gidiyor.



10 Aralık 2014 Çarşamba

Biri Dudak Koruyucusu mu Dedi??? O.o

Eveeet son yazımdan sonra şimdi bambaşka konuda bir yazıyla karşınızdayım. İşin açıkcası film,dizi hakkında yazı yazarken bi anda kendimi "şekerimmm o ruj sana yakışmış mı yaneeeee" derken bulmam kolay olmadı, ama zaten ne yalan söyleyeyim içimde bu günü bekleyen bi kozmetikçi, bi avoncu bi teenager yaşıyordu!
Açıklamasına  gelirsek, olayın hiçbir ticari amacı yok,zaten beni okuyan çok kişi olduğunu da sanmıyorum ama olsun gene de yazmak iyi geliyor :D
Yaradılış itibariyle her şeye meraklı, her olaya burnunu sokan bi tip olduğum için pek çok konuda az çok fikrim vardır övünmek gibi olmasın. Ben de bunu azıcık dizi, film önerisi dışında kullanayım, bari üç beş kişinin hayrına olsun hem çenem de soğusun diye buraya aktarmaya karar verdim. Bugünkü konum kozmetik-her genç kızın rüyası.
İlk olarak "hangi dudak koruyucusu" konusuyla başladım çünkü yaşım itibariyle pek ruj kullanan bi hatun değilim. Sonuç olarak üniversite öğrencisiyiz, dudaklarımıza banyo terliğiyle vurulmuş gibi gezmeye gerek yok dimi şekerrrimm??
Tabi böyle dedim diye hiç ruj kullanmıyorum algısı oluşmasın, o konuyu da başka bi gün ele alıcam. Heh ne demiştik, dudak koruyucusu. İşin açıkcası memleket dudak koruyucusundan geçilmiyor ama uzun süre istediğim kıvamda bir şey bulmak nasip olmadı. Çünkü dudak koruyucusu dediğin hem nemlendirmeli, hem renk vermeli, hem güzel kokmalı hem de uzun süre etkisini korumalı. Yoksa napim ben seni yeaaahhh??
Bugün uzun süre kullandığım üç markayı karşılaştırarak başlayacağım. Eminim bunlardan en az birini kullanmış en kötü ihtimal görmüşsünüzdür.

Nivea

Valla kendisiyle uzun bir süre geçirdik gerek lise gerek üniversitenin başlarında olsun. Şu ana kadar kirazlısı, çileklisi, şeftalilisi ve pink guavanası dahil birçok çeşidini denedim.
Aslında genel olarak memnun kaldım, bi kere çok güzel renk veriyor-mavisi hariç- kokusu da hoş. Ama son zamanlarda biraz sapıttılar sanki, artık dudağıma sürdüğümde biraz kozmetiğimsi hisse kapılıyorum. Böyle nasıl anlatsam, sanki bişiler dudağımı yakıyor gibi. Bir de biraz fazla yağlı, sanki krem değil de yağ sürüyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz başka bir marka deneyince.Fiyat olarak orta karar. Bazen ucuza filan görüyoruz marketlerde bazen de bakım ürünleri mağazalarında. Kendisiyle yollarımı ayırdım maalesef şu pink guavana da bitsin ardından su dökücem.Ama yad etmek amaçlı vaktinde sevdiğim çeşitleri yazıyorum ki düzelirlerse ne alacağımızı bilelim.
 Yandaki vitamin shake koku olarak en beğendiğim türüydü. Sürdüğünüzde hoş bi koku ve hafif bi pembelik bırakıyordu-sonra ondan bulamadım umarım hatırladığım gibidir-.
 Vişneli olanı bi arkadaşım önermişti de denemiştim ama abartıldığı kadar kırmızı yapmıyor dudakları. Pek bi numarasını göremedim. Mavi de dudakları beyaz beyaz yapıyor ama daha kremsi bir havası vardı. Şu an kullandığım pink guavana da vitamin shakeden sonra ikinci gözdem.

Beebeauty

Valla o kadar uğraşıp yapmışlar bişi demek istemiyorum ama şu ana kadar kullandığım en kötü markaydı kendisi. İndirimde görüp sevimli karakterlere aldanıp aldım. Çok güzel renk veriyor ama vaad edilen çilek vs kokusu sıfır. Bi tek plastik plastik kokuyor :(
Bu şu an aldığım, bundan önceki de Buggs Bunnynin kız versiyonundandı. Bi süre sonra kendini salık vıcık vıcık olunca kullanmayı bırakmıştım. Sonra akıllanmadım gittim tweety e kandım bunu aldım ama olduğu gibi duruyor :(
Kırk yılın başı çok kremsiz kalırsam filan sürüyorum.

Neutrogena

Ve Tanrı Norveçli balıkçıları yarattı, onların sayesinde biz de bayram ettik!
Şaka bi yana, uzun süre sade tasarımından ve diğerlerine göre daha pahalı olmasından dolayı Neutrogena'nın dudak koruyucusunu hiç kullanmamıştım. Geçen Gratis'e uğrayınca "aman bi deneyeyim nolcak" dedim ve aldım.
Keşke daha önce alsaymışım. Resmen bunu aldıktan sonra Norveçe yerleşesim bütün gün krem sürünesim geldi. Bi kere çook güzel kokuyor yani Norveç böğürtleni denen nanenin bu kadar güzel kokacağını bilsem her şeyimi Norveç böğürtlenli alırdım. İkincisi yağlı ya da plastiğimsi değil, bildiğin yumuşacık krem. Yani dudaklarıma 5 dk da bir krem sürdürtecek kadar güzel-maşallah-. tek kusuru renk vermemesi. Yani bunu sürünce dudaklarınız soluk bir hale geliyor, o yüzden ben genelde bunu sürüp üstüne ruj sürüyorum.
Bundan sonra gidip bi yoğun bakım kremi bi de yüz temizleyici aldım aynı markadan. Kremden memnunum, yüz temizliyiciye de yeni başladım bakalım gelişme oldukça yazıcam.

Bunların dışında tamamen organik maddeden yapıldığı söylenen başka bi dudak koruyucusu marka daha vardı, B ile başlıyor sanırım, bi ara onu da deneyip görüşümü yazacağım. Böyle diyince sanki Vogue'da yazıyor gibi hissettim ama anladınız siz :D

Şimdilik hoşçakalın teletabiler bu kız kaçar ;)

6 Aralık 2014 Cumartesi

Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 1

Bu aralar o kadar yeni ve izlenmesi gereken film var ki cidden neye odaklanacağımı şaşırdım. Tabi ki içsel bi kayırma yapıp Açlık Oyunlarıyla başladım, zira isyansa isyan, aksiyonsa aksiyon! Şu gri,puslu kış günlerinde azıcık hayatımıza renk gelsin ayol!
Filme gelirsek, büyük umutlarla gittiğim film beni hayal kırıklığına uğratmadı(Tenks God).
Jennifer Lawrence o poğaça yanakları, tatlış suratıyla nasıl alaycı kuş olacak demiştim ama valla oldu!
Keşke sesi de konuşurken boğuk boğuk tarlabaşı travestisi gibi çıkmasa :(  Diğer karakterlere gelirsek ben bu filmde de Peeta'yı beğenmedim. Ya tamam zaten Gale'in yanında hiçbir şansı yoktu ama bari filmde azıcık kaslı maslı bişi koysaydınız da koskoca alaycı kuşun şu çocuktan hoşlanmasını doğal kabul edebilseydik.
Ama yok, Peeta bu filmde de bol jöleli saçları,ağlak suratı ve başına gelenlerle en fazla "mmm geçmiş olsun cnm yaaa" dedirtiyor, sonrasında ağzımızın suyu aka aka Gale'i kesiyoruz.
Uff geldik Gale'e <3 <3 <3
Rabbim şu çocuğu yaratırken kaç gün harcadı bilmiyorum ama ben bütün film kestim.
Tam bi serseri yakışıklılığı yok mu <3
Yani bu çocuğu al, ömrünün sonuna kadar kolunda aksesuar diye gezdir çuval giysen stil ikonu ödülü alırsın o kadar diyorum.
Hani filme odaklanmak, sizlere daha yararlı bilgiler vermek istiyorum ama bi beş yüz sayfa Gale'i övüp motive olmam lazım açıkçası.
Liam Hemsworth yani namı diğer Gale, Avusturalyanın bağlarından kopup gelmiş bir arkadaşımız. Ve henüz 24 yaşında!!!


Daha önce Neighbours adlı dizide bi de bi filmde rol almış sanırım (Şu yazı biter bitmez diziye başlıyorum).
Onun dışında Açlık Oyunları'nın kariyerine bayağı etkisi olacağı aşikar.
Ya her şeyi salla çocuk modellik yapsa bile iyi para kazanır şunun sıfatına bak!!
Neyse konuya geri dönersek, bu filmde de Gale 1383930. tane oscar alacak kadar iyiydi. Sırf yakışıklı diye söylemiyorum, soğuk ama cool, aynı zamanda da aşık ve cefakar mıntıka çocuğu rolünü süper oynamış.Hatta spoiler vermek gibi olmasın ama  bi sahnede Katniss bunu öpüyor, sonra Gale "Bunu yapacağını biliyordum." diyor. Katniss "Ben bile bilmiyordum, sen nasıl bilebilirsin?" diyince de "Çünkü acı çekiyordum, ne zaman acı çeksem ancak o zaman benimle ilgileniyorsun." diyor.
Uff bu çocuğu gudubet Peeta için bıraktın ya helal sn spr devam .d

Diğer ayrıntılara gelirsek filmin toplu isyan sahneleri çok iyiydi. 13. mıntıka içinde geçen bazı yerleri gereksiz buldum açıkcası, sonuçta hepimiz filme "isyan, daha cok isyeeeaaannn" diye gittik, o yüzden damardan rebellion verseler bile gıkımızı çıkartmazdık. Bazı dakikalarda monotonlaşır gibi oldu ama sonrasında güzel bir atakla seyircinin dikkatini geri kazandılar. İşin açıkcası gittiğime değdi, çıkışta hepimiz "Kahrolsun Capitole" kıvamındaydık.
10 üzerinden 8.5 veriyorum(bkz. yeni puanlama sistemi geldi)